akbaba



Nasıl ki efendim İstanbul semalarında daima martılar varsa, Küba semalarında da mütemadiyen akbabalar uçuşmukta. Şehirde, köyde, sahilde, dağda, bütün Küba'nın gökyüzü akbaba ile kaplı. İlk gördüğümde akbaba mıdır, şahin mahin midir anlıyamadım tabi, sonra sorup öğrendim. Fotoğrafını çekmek için de çok uğraştım. Şehir içinde pek iyi sonuç alamadım ama Santiago'nun dışındaki kaledeyken ve en son Vinyales'te tarlaların arasında gezinirken kendileriyle gayet yakın temasta bulunabildim.



Akbaba insana iyi şeyler çağrıştırmıyor tabi ki. İlk başlarda Havana'nın üzerinde dönen bu akbabalara bakıp bakıp, leşini didiklemek için Küba'nın ölmesini bekleyen kapitalist ülkeleri düşündüm. Sonra ulan dedim, bunlar kapitalizme değil de her köşe başında bekleyip halkı gözetleyen polislere daha çok benziyorlar galiba dedim. İşte başlangıçta içimden böyle politik, sembolik ve de alegorik takılıyorkene efendim on beş gün sonra Vinyales'e vardığımızda çoktan içimdeki mesaj kaygımı yitirmiş ve fiilen olmasa da manen Kübalılarla birlikte salsa yapmaya başlamıştım. Velhasıl en nihayetinde kapitalizme de koyayım istibdata da diyerek Küba'nın akbabalarını bağrıma bastım, onları adeta birer martıymışlarcasına kabullendim.

















Akbabalarla ilgili kafamda şu soru kaldı sadece: Bu kadar çok akbaba varsa bir o kadar çok leş olmalı; o kadar çok leş varsa bir o kadar çok canlı hayvan olmalı; o kadar çok canlı hayvan varsa bir o kadar çok besin olmalı. O kadar çok besin demek verimli topraklar demek. Bu kadar verimli topraklarda manyok ve ananas dışında da meyve sebze olmalı!.. Elma armut olmalı, patlıcan, kabak, lahana, pazı, nebileyim efendim, bezelye mezelye olmalı!.. Sabah akşam manyok ananas, manyok ananas, yetti gari!..

1 comment:

Unknown said...

çok tebrik ediyoruz Memo Abi! Ailecek hayranınızız. çünküm dünyanın en süpersonik blogunu yazmaktasınız! hep devam ediniz, bizi unutmayınız!