hay bin yosun

Eskiden yosundan çok tiskinirdim. Ama eskiden yosunlar bir başkaydı. Böyle marul gibi yaprakları yıvışık sıvışık, sümüksü bir maddeyle kaplı kaygan maygan, tükürklü sebze gibi bişeylerdi. Artık onların soyu tükendi de bunlar mı türedi; yoksa o yosunlar ben küçükken gittiğimiz Kartal'daki Nizam Plaj'ın yerel bitkisiydi de bunlar Bodrum Yalıkavak'ın yerel bitkisi midir bilmiyorum, bu yosunlar sümüklü marul gibi değil. Bildiğin boy atmış çimen gibi. Ot gibi. Dolayısıyla dokanması beni fazla huylandırmıyor. Tabi içinde kim bilir ne korkunç yaratıklar gizleniyodur, kim bilir ne mahluklar o otların arasında kımıl kımıl kımıldanıyodur. Biraz huylandım sanki.



Farkettiyseniz yine su altı fotoğrafı vakti geldi, çünkü yine tatildeyim. Su altı derken, bu sene suyun yarım ila bir metre altından daha derine dalmadım, zira geçen sene benden kaçan balıkların fotoğrafından öte fazla bir şey çekebilmiş değildim. Ve başardım! Aha işte iki adet duran balık! Ve hediyesi enfes bir su altı kayalığı manzarası! Üstelik yosunsuz, sümüksüz, kımıldanan yaratıksız, yivrentisiz, huylantısız, cillop gibi bir su altı manzarası...

No comments: