dev anası

Mevsimden midir nedir bilemiyorum, çevresi gayet yeşillik olan kayınvalidemin bodrumdaki evi bitkin eklembacaklıların sığınma yeri oldu. Ya da bilemiyorum, eve giren hayvancağızlar panikten bitap düşüyor da olabilir tabi. "Eve yarasa girmiş!" çığlığıyla koşturup karşılaştığım bu hayvancağız kanat çırptığında hakkatten yarasa sanılabilen dev bir pervanecik.




Bir erkek olarak tabi ki eve giren eklembacaklıları bir kağıdın üzerine koyup pencereden dışarı atmak şeklindeki görevimi yerine getirmekte tereddüt etmedim. Fekat bu ayaklarının üzerinde duramayacak yorgunluktaki hayvanın ev yerine bahçedeki otların arasında durmasının kendisi için daha hayırlı olduğundan çok da emin değilim.


evle iş arasında pervaneyim

Evet, hayatım evle iş arasında mekik dokuyarak geçiyor. Adeta bir pervaneyim. Ama yalnız bir pervane değilim. Aşağıda, dergideki pencerenin storuna konarak bana eşlik eden sevgili ofis pervanesin görülüyor.



Şu aşağıdaki ise evdeki duvara konmak suretiyle bana evde yarenlik eden sevgili ev pervanesi.



Ve bu da... Aaa... E hani evle iş arasında pervaneydim? Bu, kayınvalidemin evinin mutfak penceresine konan sülale pervanesi olduğuna göre iş, ev ve sülale arasında mekik dokuyomuşum yahu!..


saylanmaz



Salyangoz dediğimiz hayvan sümüklüböceğin kabuklusu. Fakat sümüklüböceğin tıpatıp aynısının kabuklusu. Hayır biraz denişik olsa, nebileyim iki anteni diyil de beş anteni olsa, boynuzlu gibi diyil de saçaklı gibi olsa, sümüklü değil de salyalı olsa, o vakit kabuksuz değil de kabuklu olmasını anlıycam. Ama sümüğünden boynuzuna her şeyi aynı olsun, bi tek kabuğu farklı olsun, bana bu işte bir gariplik var gibi geliyor. Nebleyim misal maymun da insanın aynısı diyebiliriz; iki kolu iki bacağı var, iki gözü bi kafası var, filan. Fekat bir maymun düşünülebilir mi ki kafatası olmasın?.. Diğer primatlarla aynı familyadan olsun, kaşı gözü her şeyi diğerlerine benzesin, fakat en mühim organsal varlıklarını korumakla mükellef kafatası adındaki kafa kabuğu mevcut bulunmasın?.. Kafası bööyle ahtapot gibi yumuşak yumuşak, beyni her nevi darbeye, dürtmeye ve pandiğe açık olsun?.. Böyle şey olmaz... Olmamalı... Mantıksızın ötesinde iğrenç bi şey çünkü...

ya sabır



Bu ağaç gibi kocaman ama ot olduğu da tipinden belli dev dikenimsi bitki, Bodrum yarımadasının her yerinde görebildiğimiz bir kaktüs olan sabır otu. Ya da sabırlık. Ya da Sabır. Google'da mogıl'da sabır otu diye arayınca hemen Agav diye çıkıveriyor. Başka gezegenden gelmiş gibi yahut mezozoyik çağdan kalma gibi genel bitki örtüsünden ayrı duran ilkel görünümü sebebiyle Bodrum'da dolaşırken hemen göze çarpıyor. Zaten gogıl mogıl bu agav'ın anavatanını Meksika diye gösteriyor. Tee Meksika'dan buralara nasıl gelmiş bilemem. Kim bilir, belki de mezozoyik çağlarda burdan Meksika'ya gitmiştir?

Efenim niçün sabır otu? Çünkü bu bitkicağız ilk yeşillendikten ancak on sene sonra o ağaç gibi kocaman çiçeğini çıkarıyormuş, o da bir mevsimde kuruyup gidiyor imiş. Yalnız kulaktan dolma bilginin kötü tarafı şu ki, on senenin sonunda çiçeği çıkarıp hepten soluyor mu, yoksa çiçek soluyor da bitki yaşamaya devam ediyor ve on senede bir yeni çiçek mi çıkarıyor, onu tam anlayamadım. Bana ikincisi daha olur gözüküyor.



Şimdik burada en fazla elli metrelik bir mesafe içinde bulunan dört adet sabır otunun fotoğrafları var. Hadi yaklaşık 50x50=2500 metrekarelik bir alan diyelim. 2500 metrekarede dört çiçek açmış sabırotu, 10000 metrekarede 16 çiçek açmış sabır otu eder. Bir sabır otu on senede bir çiçek açıyorsa aynı alan içinde toplam 16x10= 160 sabır otu var demektir. Bu da demektir ki Bodrum bölgemizde dönüm başına yaklaşık 16 sabır otu düşmektedir. Bu da demektir ki Bodrum'un her 62,5 metrekaresinde bir sabur otu mevcuttur.

ateşböceği ercan



Ateşböceği tabi ki karanlıkta ışıldayan bir heyvan. Fakat karanlıkta fotoğraf çekmek kolay olmadığı gibi karanlıkta fotoğraf çekmeyi kolaylaştıran flaş aparatını kullanıp ortamı aydınlatınca ateşböceğinin ışıltısının fotoğrafını çekmek de bir o kadar zor. Velhasıl gece eve girerken kapıda denk geldiğim bu ateşböceğini ancak bu kadar fotoğraflayabildim.



Yalnız, benim bildiğim ateşböceği uçan bir yaratıktır. Bu ise bildiğin tespih böceği be. Ya da adına toptan ateşböceği desek de belki birden fazla kıçından ışık çıkaran böcek türü vardır ha? Kim bilir?..



Evet, itiraf ediyorum, bilim uğruna, uçması gerektiği halde uçamayan bir ateşböceğinin ateşli yerlerini belgeleyebilmek uğruna, durduğu yerde duran gariban bu böceği bir çıbıkla ters çevirdim. İtiraf ediyorum, ilk gördüğümde üç karın bölütü ışıldayan hayvancağızın korkudan ışık kaynağı azaldı, iki bölütü parlar hale geldi. Ama vallahi hepsi o kadar, fotoğrafladıktan sonra aynı çıbıkla tekrar düz çevirdiğim heyvancağız ertesi gece tam da bıraktığım yerde ışıldamaya devam ediyordu. Hem de üç bölütüyle birden!

minare sakini yengeç



Vakti zemanında şnorkelle daldığımda dipten buna benzer bir kabuk alıp mayomun cebine koymuştum. Sonra tabi cebimde unutmuşum. Aylar sonra mayonun cebinde kabuğu bulduğum ilk an çok sevindim, fekat kabuğun içinde ayacıklarını dışarı sarkıtıp mefta olmuş bir yengeççik görünce ilk anki sevincim kedere dönüştü. Artık dipten kabuk mabuk hiç bişey çıkarmıyorum. Bu kabuğun içinde de aynı yengeççikten var. Baksanıza şu heyvancağızın mavi gözlerine, çipil çipil nasıl da bakıyor. Dipten kabuk çıkarmayalım, yengeççikleri koruyalım.

kayabalığı ve kayabalıkçığı



Eğer ki siz de benim gibi sığ suda gidip gelen suyun içinde sabit durabilmek için parmaklarınızın ucuyla kayaların çıkıntılarından tutunuyorsanız siz de benim gibi tutmak üzere olduğunuz kayanın kırmızı gözlerle dik dik size baktığını farkedebilirsiniz. O vakit korkmayın, o bir kaya değil, o kamuflajlı bir Kayabalığı. Zaten tutmakta ısrarlı iseniz o da dik dik bakmaktan vaz geçip civardaki bir oyuğa kaçıveriyor.

Yukarıdaki Kayabalığı onbeş santim civarında bir yetişkin iken bunun miniği de yok değil. Bu minik Kayabalığı minikliğinin farkında olsa gerek ki hiç dik dik bakma işlemine girmeden direktoman oyukta ikamet etmeyi tercih ediyor. Saklandığı bu oyuk da sanki boşalmış bir Deniz Püskülü kabuğu gibi ha?



deniz püskülü



Bu yaratığın muhakkak ki daha süpersonik bir ismi vardır, ne bileyim, Püskülsü Kurt, Deniz Flamentosu, Sompilatos filan çok yakışıklı isimler. Ama ben görür görmez aha Deniz Püskülü dedim, hâlâ da bu isim bana gayet münasip görünüyor. Tabi bunun da cinsleri var. Yukarıdaki Adi Deniz Püskülü, aşağıdaki Turuncu Deniz Püskülü.



Yalnız bu yaratığın fotoğrafını çekmek biraz zor. Zira kendisine fazla yaklaşırsanız yahut uzaktan bile birazcık suyu dalgalandırırsanız beyfendi zzup diye kabuğunun içine kaçıveriyor. Sonra bekle ki korkusu geçsin, tekrar püsküllerini dışarı çıkartsın.

hay bin yosun

Eskiden yosundan çok tiskinirdim. Ama eskiden yosunlar bir başkaydı. Böyle marul gibi yaprakları yıvışık sıvışık, sümüksü bir maddeyle kaplı kaygan maygan, tükürklü sebze gibi bişeylerdi. Artık onların soyu tükendi de bunlar mı türedi; yoksa o yosunlar ben küçükken gittiğimiz Kartal'daki Nizam Plaj'ın yerel bitkisiydi de bunlar Bodrum Yalıkavak'ın yerel bitkisi midir bilmiyorum, bu yosunlar sümüklü marul gibi değil. Bildiğin boy atmış çimen gibi. Ot gibi. Dolayısıyla dokanması beni fazla huylandırmıyor. Tabi içinde kim bilir ne korkunç yaratıklar gizleniyodur, kim bilir ne mahluklar o otların arasında kımıl kımıl kımıldanıyodur. Biraz huylandım sanki.



Farkettiyseniz yine su altı fotoğrafı vakti geldi, çünkü yine tatildeyim. Su altı derken, bu sene suyun yarım ila bir metre altından daha derine dalmadım, zira geçen sene benden kaçan balıkların fotoğrafından öte fazla bir şey çekebilmiş değildim. Ve başardım! Aha işte iki adet duran balık! Ve hediyesi enfes bir su altı kayalığı manzarası! Üstelik yosunsuz, sümüksüz, kımıldanan yaratıksız, yivrentisiz, huylantısız, cillop gibi bir su altı manzarası...

yavru danaburnu havuz keyfi yapıyor



Geçen gün havuzda yüzerken havuzun durgun yüzeyinde yürüyen sinekler mi görmedim, akşam üzeri alçalıp bir an suya dokunup su içen (ya da belki sinek avlayan) yarasalar mı görmedim, kenardaki mazgallara konup su içen (ya da kimbilir naapan) eşşek arıları mı görmedim, neler gördüm neler. Ama en acaibi (ya da elimde fotoğraf makinesi varken denk geldiğim) bu koca kafalı minik böcek oldu. Evvela kendisini kurtarmak için (ya da fotoğrafını çekmek için) hamle ettim, fekat suyun üstünde gayet keyifli bir şekilde zıpladığını görünce havuzu enine katettiği süre zarfında kendisine eşlik etmekte sakınca görmedim. Şu anda fotoğrafı büyütüp baktığımda ise görüyorum ki bu koca kafalı minik hayvan, koca kafalı kocaman bir hayvan olan danaburnu'nun minik hali imiş. Danaburnu'nun büyük halini gören var mı bilmiyorum, kendisi ziyadesiyle korkunç, ürkünç ve de dehşetengiz bir hayvandır. Şu gördüğünüz dört milimlik böceciğin beş santim olduğunu, kafasının böyle et gibi, hakkatten dananın burnu gibi olduğunu, bacaklarının kalın ve böyle sinek gibi vidi vidi vidi diye değil de kütük gibi, robot gibi hareket ettiğini, ağır abi gibi sizi iplemeyip sağa sola bakındığını düşünün. Hakkatten gorkhunç değil mi?..